Müspet Hareket (2)
- 2 Kasım 2023
- Yayınlayan: Erdemliler Yolu
- Kategori: Cuma Hutbeleri (Türkçe)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَافَّةً وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ
Ey iman edenler! Hepiniz toptan barış ve selâmete girin de şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, sizin aranızı açan apaçık bir düşmandır. Bakara; 208
… وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ… Sulh, yani barış elbette daha hayırlıdır (Nisâ, 4/128)
Muhterem Müslümanlar! Hutbemiz, “Müspet Hareketi İnşa Eden Temel Esaslar” hakkındadır.
Geçen haftaki hutbemizde, müspet hareketi inşa eden temel esaslardan; ‘muhabbet fedaisi olma’, ‘yaşatma ideali’, ‘üslûp nezaheti’ üzerinde durmuştuk. Bu hafta ‘konuma saygı’, ‘şahsî ve aidiyet enaniyetinden kaçınma’, ‘şiddete karşı olmak’ başlıkları üzerinde duracağız.
4) Konuma Saygı veya Müsamaha
Topyekûn insanlığa, “Bütün insanlar Âdem’in çocuklarıdır; Âdem de topraktandır” anlayışıyla bakılması gerekir. Bu perspektif ise farklı dinî ve kültürel kimliklere, karşılıklı hak ve yükümlülüklere müspet bir yaklaşıma vesile olmaktadır. Buna göre insanlar, Hz. Ali’nin çağlar aşan tespitiyle, “Ya dinde kardeşlerimizdir veya yaratılıştan hem cinslerimizdir.” Bu ulvî anlayışın temelinde, ‘Allah (celle celâluhû) ahlâkıyla ahlâklanmak’ şeklinde İlâhî bir terbiye ölçüsü vardır. Allah’ın (celle şânuhû) af ve mağfireti o denli engindir ki; kullarının yaptığı bütün nankörlüklere rağmen, “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır” fermanıyla hiçbir ayrım yapmadan onları rahmetiyle yaşatmaya, nimetlerini bahşetmeye devam etmektedir…
Resûlü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) insanları kendi konumlarında görüp değer atfetmenin ve saygıyla yaklaşmanın en güzel örneklerini sergilemiştir. İslâm’a sığınan hemen herkese iyi davranmış, onlara ikramda bulunmuş ve zimmet akdini kabul edenleri, hukukta Müslümanlarla bir tutmuş, her fırsatta, âlemlere rahmet olduğunu onlara da hissettirmiştir. Davet ettiklerinde davetlerine icabet etmiş ve hastalarına ziyarette bulunmuştur. Gayrimüslimlerden borç para almış, onlara rehin vermiş, onlarla ticaret yapmış ve Müslümanların himayesi altında bulunanlara asla zillet yaşatmamıştır.
Aziz Müslüman! Başkalarını kendi konumlarında kabul ederek, evrensel insanî değerler çerçevesinde güzel geçinmesini bilmek, sosyal doku açısından hem bir zaruret hem de mü’mince bir marifettir. Çünkü farklı duygu ve düşüncelere mensup insanlar, ya birbirleriyle uzlaşarak geçinebilmenin yollarını arayıp bulacak yahut birbirlerine girip sürekli kavga edeceklerdir. Oysa her dönemde birbirinden farklı düşünen insanlar olmuştur ve olacaktır da. Asıl olan, bu durumu bir zenginlik olarak görerek farklılıklar arasında fasl-ı müştereklerde, ortak noktalarda buluşmak suretiyle uzlaşma yollarını aramaktır.
5) Şahsî ve Aidiyet Enaniyetinden Kaçınma
İnsanların bir arada barış ve uzlaşı içerisinde yaşamalarının bir başka temel dinamiği de üstünlük tutkusu ve enaniyet duygularından sıyrılıp kendisini başkasının yerine koyabilme, empati kurabilme erdemine sahip olabilmektir. Bu ahlâk anlayışında, ‘öteki’ yoktur, kardeşlik ve empati vardır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de bu anlayış, ‘taşları birbirine kenetlenmiş bir bina’ benzetmesiyle ifade edilmiş; bir Hadîs-i Şerif’te ise, ‘tek bir vücudun birbirleriyle uyum içindeki uzuvları’ olarak değerlendirilmiştir. Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Kendin için istediğini, kardeşin için istemedikçe (kâmil) mü’min olamazsın” buyruğu da, bu güzel hasletin herkeste olması gerektiğine işaret etmektedir.
6) Şiddete Karşı Olmak
Dünyada barışın sağlanması adına atılması gereken adımlardan biri de şiddet içeren, radikal söylem ve eylemlerden uzak durmaktır. Medenî dünyada şiddete karşı olmak, problemlerin üstesinden gelmede önemli bir araç kabul edilmiştir. Şiddet karşıtlığı; tarafların sosyal veya siyasî bir hedefe ulaşmada şiddetin kullanılmasını reddeden bir dizi ahlâkî, dinî ve kültürel esaslara sahip çıkmasıdır. Şiddete karşı olmak; ‘barış ve esenlik’ anlamına gelen İslâm’ın temel bir esası ve müntesiplerinden beklediği bir davranış tarzıdır.
Kur’ân’da, Allah Resûlü’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Sulh, yani barış elbette daha hayırlıdır” mealindeki âyetle vahyedilmiştir. Bu sebeple Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), mümkün olduğu her ortamda barıştan yana tavır almayı teşvik etmiştir. Hatta savaşın tam ortasında bile, ‘düşman barışa yönelik bir meyil gösterirse’, O’ndan barışı kabul etmesi ve Allah’a güvenmesi istenmiştir.
Resûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) hayatı da şiddete karşı tavır aldığını gösteren örneklerle doludur. O (sallallâhu aleyhi ve sellem), Mekkeli müşriklerin onca işkenceleri ve baskıları karşısında, güç kullanmaya izin vermemiş, sabır tavsiyesinde bulunmuştur. O’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) şiddete karşı olan net duruşu; bütün eziyetlere rağmen devam etmiş, ne zaman ki, bu saldırılara meşru müdafaa hakkı tanınmış, işte o zaman zulme karşı meşru güç kullanılarak savunma yapılmasına izin verilmiştir. Dolayısıyla zulme ve haksızlığa sessiz kalmamak ve ona karşı meşru yollarla mücadele etmek bir esas kabul edilmiştir. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), saldıran ve düşmanlık edenlere karşı müdafaada bulunmuş olsa da Efendiler Efendisi’nde (sallallâhu aleyhi ve sellem) asıl olan hep affetmek olmuştur.
Muhterem Müslümanlar! “Medenî insanlara galebe ikna ile olur, laf anlamayan kaba kimselere yapıldığı gibi icbar ile değil.” Bu sebeple günümüz dünyasında; “Mânevî yıkıma karşı mücadele fizikî değil mânen olmalıdır.” Topluma barış ve huzur getirmeyi hedefleyen kimseler bilmelidirler ki, ‘bağırıp çağırmayla, şiddet ve hiddetle kimseye bir şey anlatmak ve hele kabul ettirmek hiç mümkün değildir. Belki, belli bir dönemde yani insanlığın bedevîlik döneminde, şiddet kullanma bir metod ve bir yoldu, ama zaman onun hükmünü ortadan kaldırmıştır.’ Bugün artık en güçlü dil, şiddetten, radikallikten, kabalık ve saygısızlıktan arınmış dildir. Şiddeti esas alan hiçbir düşünce, insan fıtratına uygun değildir. Bu tür hareketlerin muvakkaten bir hâkimiyeti söz konusu olsa da fertler üzerinde kalıcı tesir icra etmesi imkânsızdır. Şiddete dayalı hükümranlıklar bir gün sona erdiğinde, hep nefret ve lânetle anılacaklardır.
Bu prensiplerin belli bir eğitim ve terbiye sistemiyle fertlere ve topluma kazandırılması, toplum barışının inşasına büyük katkı sağlayacaktır.
Engin rahmetiyle duaları kabul buyuran yüce Rabbimiz, insanlık âlemine barış ve huzurun tesis edilebilmesi için bizlere mü’mince sağlam irade ve bolca imkân lütfeylesin. Amin!
Yazar: Erdemliler Yolu
Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.