Hutbeler
Mümini Bekleyen Beş Afet
- 1 Aralık 2023
- Yayınlayan: Erdemliler Yolu
- Kategori: Cuma Hutbeleri (Türkçe)
وَالَّذينَ جَاؤُ مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذينَ سَبَقُونَا بِالْايمَانِ وَلَا تَجْعَلْ في قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذينَ اٰمَنُوا رَبَّنَا اِنَّكَ رَؤُفٌ رَحيمٌ
Onlardan sonra gelenler (başta muhacirler olarak, kıyamete kadar gelecek müminler): “Ey kerim Rabbimiz, derler, bizi ve bizden önceki mümin kardeşlerimizi affeyle! İçimizde müminlere karşı hiçbir kin bırakma! Duamızı kabul buyur ya Rabbenâ, çünkü Sen Rauf’sun, Rahîm’sin!” (şefkat ve ihsanın son derece fazladır). (Haşr;10)
Muhterem Müslümanlar! Hutbemiz, “Müminleri Bekleyen Beş Afet” hakkındadır.
Allah’a (cc) imandan sonra; o yüce imanı, susamış başka gönüllere ulaştırma gayreti içerisinde olmak şahsın durumuna göre her mümin için farz-ı ayndır, yani her Müslümanın yapmakla sorumlu olduğu ibadettir. Hayırlı işlerin muzır mânileri olur fehvasınca; alimlerimiz inananlar arasında dikkat edilmesi gereken beş sinsi hastalıktan bahsetmişlerdir ve Allah yolunda hizmet eden insanları, bu hastalıklara karşı uyarmışlardır. Bu âfetlerin her biri ruha tuzak ve kalbi öldüren amansız birer hastalıktır. Ancak bunlar aşılamayacak hususlar da değillerdir.
Bu afetlerin birincisi; menkıbe Müslümanı olma:
Başkalarına ait meziyetleri ve faziletleri anlatmakla yetinip, başkalarının kahramanlıklarını destanlaştırıp; öyle olma duygu, düşünce, hamle ve gayretinden mahrum yaşamaktır. Yani bir nevi evliya menkıbeleriyle müteselli olup, evliya olma, yani Allah’a (cc) dost olma duygu ve düşüncesinden mahrum olmak, ciddi bir afettir. Zühd, takvâ, ihlâs ve samimiyetle gece gündüz çırpınan her fert, hayran olduğu, hayranlıkla destanlarını anlattığı insanların keyfiyetini kazanmaya çalışmalıdır. Mesela, “Falan zat her gece nafile yüz rekât namaz kılardı, falan zat ise senenin yarısını oruçlu geçirirdi.” şeklinde yaşanmış ve yaşanması muhtemel güzel örnekler verip de benzer ibadet aşkıyla, gayretiyle yaşamıyorsa insan, bu durum şüphesiz o insan için bir afettir.
Medenî dünyanın ilim ve teknolojisinin arkasında İslâm âlimlerinin bir dönem yaptıkları önemli çalışmaların büyük katkısının olduğu hakikatini, bugün insaf sahibi herkes kabul etmektedir. Ancak bunu anlatıp da onlardaki ilim aşkından mahrumiyetle tembel tembel oturmak da bizim için bir afettir.
İkinci âfet; büyüklerin büyüklüğünü kabul etmeme:
Kendini aşırı beğenmişlik bazen öyle bir kerteye varır ki, insan gururun ve kendini beğenmişliğin bir ifadesi olarak, kendisini o büyüklerin seviyesinde hatta daha ileride görebilir. Mesela, Allah’ın (cc) veli kullarını ve ilmiyle amel eden gönül eri âlimleri kendisi gibi görme ve “İhtimal ki, Şâh-ı Geylânî de, Nakşibendî de, Ebû Hanîfe de benim gibi bir insandı!” gibi sözler sarf etme, bu tür bir hastalığın sözlere yansımış şeklidir. Böyle düşünen kimse, büyüklerin füyûzâtından ebediyyen mahrum kalabilir. Allah (cc) muhafaza buyursun.
Evet, aziz Müslüman! Şu hakikati teslim edelim; biz kat’iyen İmam Ebû Hanife, İmam Şafiî, İmam Malik veya Ahmed İbn Hanbel olamadığımız gibi, Şâzilî, Ahmed Bedevî, Ahmed Rufaî, Şâh-ı Geylânî, Şâh-ı Nakşibend ve İmam Rabbânî de değiliz ve olamayız. Binaenaleyh bir insanın kendini, tasarrufları –Allah’ın inayet ve izniyle– asırlarca devam eden kimselerle müsâvi görmesi kadar büyük bir gaflet ve dalâlet olamaz. Herkes bu hususta haddini bilmeli ve onlara yaklaşma adına ihlasla, sebatla gereken ceht ve gayreti göstermelidir. Onlar alamasak da bir ömür samimi gayretle, Allah’ın (cc) izniyle velayet, yani Allah’a (cc) dost olma ufkunu ihraz edip o yüce kametlerle arkadaş olabiliriz!
Üçüncü âfet; Vesile ve vasıtaların asıl gaye yerine geçmesi:
İnsanlar her hizmete, her yüce davaya, şevkle sahip çıkarlar, onu tahakkuk ettirmek için çeşitli vesilelere başvururlar. Yüce duygu ve düşünceleri gönüllere yerleştirmek için müesseseler açarlar. Hedefe giden yolda kullanılan sebeplerin vesileliği unutulur, bunlara asıl gaye olarak bakılır ve o müesseseler esas olarak ele alınır, böylece insanlar hedeften ve gayeden sapmış olurlar. Yani dînî duygu ve düşüncenin serpilip gelişmesi için açılan müesseselerde o vazifenin yapılamamasına, gerektiği şekilde edâ edilmemesine karşılık, hâlâ bir kısım müesseseler açılmakta ise, müesseselerin vesile olmaları unutulmuş ve bu vesileler gâye yerine konulmuş olur. Vesilelere gâye diye tapmak da mümini bitiren bu beş âfetten bir tanesidir.
Dördüncü âfet; İstişaresiz hareket etme:
Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmak için hizmet eden müminlerin, sadece kendi ilim, idrâk ve bilgilerine güvenip müstakil olarak hareket etmeleri; başka ilim, irfan ve düşünce kaynaklarına müracaat etmemeleri, hususiyle de ihtisasa saygılı olmadan, ‘Ben, bana yeterim!’ düşüncesi ile hareket etmeleri, büyük bir âfet ve gaflettir. İnsan çok akıllı ve ilim ehli dahi olsa katiyen istişareden vazgeçmemelidir. Zira istişare bir vazifedir. “İstişare eden kaybetmez!” buyurur Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem). Bir Arap atasözünde de denildiği gibi, “İki ilim bir ilimden hayırlıdır.” Böyle olunca, üç ilim bir ilimden haydi haydi hayırlı olmuş olur. Ayrıca istişarede bulunan insan, başkalarının ilmini de kendi ilmine katmış ve onların düşüncesiyle de hareket etmiş demektir.
Beş hastalığın sonuncusu; mümin kardeşlerimizin iman ve Kur’an aşkının sönmesidir:
Bu afeti, insanda yavaş yavaş İslâmî aşk ve heyecanın, dînî duygu ve düşüncenin, mücahede azminin sönmesi ve ferdin metafizik gerilimini kaybetmesi şeklinde de ele alabiliriz. Zira metafizik gerilimin korunması ve mücahede ruhunun daima canlı tutulması, bir milletin ebediyen yaşayabilmesinin en büyük garantisidir. İman ve îmanî hakikatlere düşkünlüğün kaybolması şeklinde de ifade edebileceğimiz bu afeti, bin aşk ve şevkle çıkılan yolda, yola ve yolun güzelliklerine bağlanıp kalmak ve hedefi unutmak, olarak da tarif edebiliriz.
İmana ve Kurana hizmet aşk ve şevkinin sönmesi veya dünyanın geçici güzelliklerine karşı duyulan yaşama arzusunun ve hâneperestliğin ruhlara hâkim olması, çoğu zaman maksadın aksiyle tokat yemeye sebebiyet vermiştir. Buna mukabil hayatını iman ve Kur’an’a hizmet aşkıyla geçirip izzetle yaşayan kimseler ise hem kendileri, hem aileleri, hem haneleri, hem de milletleri ile beraber izzet içinde yaşamışlardır.
Rabbim, hepimizi dile getirilen bu ve benzeri afetlerden korusun! Bizleri, menkıbe kahramanlarını dinleyip de onlar gibi olmamaktan, büyüklerin büyüklüğünü kabullenemeyip kendimizi beğenmişlikten, hizmet adına açılan müesseselerin insanlığa hizmet yolunun dışında dünyevi maksatlara alet edilmesinden, meşveretsiz hareket etmekten ve İslâmî aşk ve heyecanımızı kaybetmekten muhafaza buyursun! Amin!
Yazar: Erdemliler Yolu
Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.