Hutbeler
Muharrem Ayı ve Aşure
- 4 Temmuz 2024
- Yayınlayan: Erdemliler Yolu
- Kategori: Cuma Hutbeleri (Türkçe)
إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللَّهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فِي كِتَابِ اللَّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ مِنْهَا أَرْبَعَةٌ
ilâ âhiri-l âyeh… حُرُمٌ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ
“Doğrusu, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü kesin hükmünde, ayların sayısı on iki ay olup bunlardan dördü hürmetlidir. İşte doğru hesap budur. (Tövbe;36)
أَفْضَلُ الصِّيَامِ بعْدَ رَمضَانَ: شَهْرُ اللَّهِ المحرَّمُ
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ramazan orucu dışında en faziletli oruç, Allah’ın ayı muharremde tutulan oruçtur.” (Muslim, Sıyam, 202, 203; Ebu Davud, Savm, 55)
Muhterem Müslümanlar!
Hutbemiz; Muharrem ayı ve Aşure hakkındadır.
Önümüzdeki Pazar, Muharrem ayının biri ve Hicri yılbaşıdır. Muharrem ayının onuncu günü de, Aşûre günüdür.
Muharrem ayı helal dairede kalmak suretiyle, kendisine hürmet edilmesi gereken dört haram aydan biridir. Bu aylarda yapılan ibadet-ü teatin, hayır ve hasenatın sevabı kat kat olduğu gibi, yapılan haramların ve zulümlerin cezası da kat be kattır.
Aşûre günü denilen Muharrem ayının onuncu gününde, tarihte pek çok önemli olayın meydana geldiği rivayet edilmektedir. Hazreti Âdem’in tövbesinin kabulü, Hazreti Nuh’un gemisinin, tufandan kurtulup Cudi dağının tepesine oturması; Hazreti İbrahim’in ateşten kurtulması, Hazreti Yakub’un, oğlu Hazreti Yusuf’a kavuşması, Hazreti Yunus’un, balığın karnından çıkması ve Hazreti Musa’nın, Firavun’un zulmünden kurtularak, kavmiyle beraber Kızıl Deniz’i geçmesi bunlardan sadece birkaçıdır.
Aşûre Günü Oruç Tutmanın Fazileti:
Genel Hüküm; “Ramazan Bayramının birinci günü ile Kurban Bayramının dört günü hariç, senenin her gününde Allah rızası için oruç tutmak mümkündür” şeklindedir.
İbni Abbas bize şu malumatı aktarır: “Resulullah Medine’ye hicret ettiğinde Yahudilerin Aşure gününde oruç tuttuklarını gördü ve: “Bu oruç nedir?” diye sordu. Kendisine şöyle cevap verildi: “Bugün iyi bir gündür. Allah Teâlâ bugün de Hz. Musa ile İsrailoğullarını düşmandan kurtarmıştır. Bu sebeple Musa (a.s.) bugün de oruç tutmuştur.” Peygamber Efendimiz: “Ben Musa’ya sizden daha yakınım” buyurdu ve bugün de oruç tutulmasını emretti.” (Buhari, Savm, 69; Müslim, Sıyam, 127,128)
Bu durum Ramazan orucu farz kılınıncaya kadar devam etti. Daha sonra ise Resulü Ekrem (Aleyhissalâtü vesselâm) Efendimiz: “Bugün Aşure günüdür. Bugün de oruç tutmak sizlere farz olmamıştır. Dileyen oruç tutsun, dileyen tutmasın.” buyurarak Aşure orucu mevzuunda insanları muhayyer bırakmıştır. Önce farz iken sünnete dönüşen bir hüküm, böyle bir geçmişi olmayan sünnetten daha üstündür. Bu sebeple aşûre günü orucuna ihtimam göstermek gerekir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz, kendisi hem tutmuş hem de tutulmasını tavsiye etmiştir. Aşûra gününde tutulan orucun, geçen bir yıl boyunca işlenen hata ve günahların bağışlanmasına vesile olabileceğini müjdelemiştir. (Müslim, Sıyâm 197)
Peygamber Efendimize Yahudilerin ve Hristiyanların sadece onuncu güne tazim ettikleri, bu sebeple o gün oruç tuttukları haber verilince, “Eğer gelecek seneye kadar yaşarsam dokuzuncu gün de oruç tutarım” buyurmuştur. (Müslim, Sıyâm 134) Ancak Efendimiz gelecek senenin muharrem ayından önce vefat etmiş, muharremin dokuzunda oruç tutamamıştır. Bu sebeple Müslümanların Aşure orucunu, muharremin dokuzuncu ve onuncu günlerinde tutmaları müstehaptır. Zira Peygamber Efendimiz’in niyet ettikleri de, ümmet için sünnet sayılır. (R. Salihin Şerhi-5.Cilt/ 225. Bab)
Kerbela:
Hicri 60 yılında Şam’da Yezid’in iktidara geçmesi hilafet değil saltanat şeklinde gerçekleşti. Yezidin yaşantısı İslam’a ters olduğundan pek çok Sahabe‘nin Yezidin saltanatına rızası yoktu. Yezid, iktidarı elinden kaçırmamak için Medine valisine hemen bir mektup gönderdi. Mektubunda şöyle yazıyordu: “Mektubum sana geldiği zaman, Hüseyin b. Ali ile Abdullah b. Zübeyr’i buldur, onların bana bey’atlarını al! Eğer, bey’attan kaçınırlarsa, boyunlarını vur, başlarını bana gönder. Halkın da bey’atlarını al, Bey’attan kaçınanlar hakkında, Hüseyin b. Ali ve Abdullah b. Zübeyr hakkında olduğu gibi, hükmü yerine getir, Vesselam ” (Halkın da boyunlarını vur)
Netice olarak; Hicri 61/Milâdi 680 yılı, Muharrem ayının onuncu günü, Hazreti Hüseyin 57 yaşında hunharca şehit edilmiş. Şehadetinden dolayı o gün, bütün Müslümanlar için büyük üzüntü sebebi ve bir yönüyle hüzün hislerini de tetikleyen bir gün olmuştur. O gün Kerbelâ’da Hz. Hüseyin’in akrabalarından yetmiş iki kişi şehit düşmüş, adeta Ehl-i beyt, tümden imha edilmek istenmişti.
“Bugün mah-ı Muharremdir, muhibb-i hanedan ağlar.
Bugün eyyam-ı matemdir, bugün âb-ı Revan ağlar.” (Alvarlı Efe)
(Bugün Muharrem ayıdır, peygamberimizin ailesi, ehli beyti ağlar. Bugün matem günüdür, bugün Akan su ağlar.)
Muharrem ayı vesilesiyle oruç tutulabilir, iftar sofralarında bir araya gelinebilir, aşure ikram edilip ağızlar tatlandırılabilir. Ehl-i Beyt’in ve Kerbelâ şehitlerinin faziletleri, bilhassa Hazreti Hüseyin’in derinliği anlatılarak onlarla bütünleşme ve onlar gibi olmaya çalışma yolunda bazı meselelerin müzakereleri yapılabilir. Ehl-i Beyt’i hayırla anabilir, onlara dualar edebilir, mevlidler okutabilir, hatimler yapabilir ve daha başka hayr ü hasenât ortaya koyup sevaplarını onlara bağışlayabiliriz. Kadere taş atma da sayılabilecek şekilde sadece matem havasına bürünmenin ve yas tutmanın bir sevabı söz konusu değildir. Lü’lülerin, İbn-i Mülcemlerin, Şimirlerin elleri kurusun, “Allah’ın lâneti zâlimlerin ve münafıkların üzerine olsun.”… Ne var ki, onların yaptıkları şeylerden dolayı başkalarına sövmek insana sevap kazandırmaz. Bu mevzuda herhangi bir ilahî emir de yoktur.
Hatta dinde Firavun gibi tiranlara sövülmesi ve onlara lanet edilmesi gerektiğine dair bir emir de söz konusu değildir; sövüp saymanın hiçbir sevabı yoktur. Sövmeler saymalar, sövüp saymalara neden olmaktadır. Nitekim, Kur’an şöyle buyurmaktadır: “Onların Allah’tan başka yalvardıkları tanrılarına hakaret edip sövmeyin ki, onlar da cahillik ederek hadlerini aşıp Allah’a hakaret etmesinler!” (En’am, 6/108)
Sulh olmanın anlaşmanın birbirine karşı saygı duymanın yolu, itidalden geçer. Aksi halde ifratlar tefritleri, tefritler de ifratları doğurur.
Âşûre Tatlısı:
“Aşure günü”; “Onuncu gün” demektir Rivayete göre; iman edenler Hz. Nuh la beraber sel felaketinden kurtulduklarında, azıklarını açtılar; buğday, nohut, fasulye vs. yiyecek maddelerinden karıştırarak pişirdiler… Pişirilen aş öyle bereketlenmişti ki, herkes doymuştu. Aradan nice bin yıllar geçmesine rağmen iman edenlerin kurtuluş günü, zamanla aşure denilen bir tatlı yaparak anılır ve yaşatılır oldu.
Muhterem Müslümanlar;
Pek çok geleneğimiz vardır ki, yediden yetmişe bütün millet fertlerini birleştirir, kaynaştırır, dayanışmaya, iş birliğine vesile olur. Aşure geleneğimiz bir tatlı ikramı gibi görünmekle beraber, sembolize ettiği manevi hadise ve meydana getirdiği kardeşlik atmosferi bakımından mühimdir. Bizler bir yandan Hz. Nuh’un ardı sıra yürüyen mü’minlerin kurtuluş gününü aşure sofralarında anarken, Hz. Hüseyin’i ve Ehl-i beytinden o hadisede hayatını kaybedenleri rahmetle anarız. Aşûre orucunun bu olay ile irtibatlandırılması yanlıştır. Böyle bir niyetle oruç tutulması bidat olur.
Hutbemizi bir hatırlatma ile bitirelim; Muharrem ayının onuncu gününde, Müslümanların yüreğini yakan Hz. Hüseyin ve ailesinin şehit edilmesi olayı olduğundan, o gün bu tatlıyı yemek ehl-i beyt sevgisini esas tutan kardeşlerimiz tarafından, sevimsiz karşılanmaktadır. Kerbela’da Muharrem ayının on üçünde sadece, Efendimizin torunu Hz. Hüseyin’in oğlu Zeynel Abidin’in, hayatta kaldığı ve dolayasıyla da Efendimizin neslinin devam edeceği anlaşıldığı için, Aşurenin şükür amaçlı 13. Gün (19 Temmuz Cuma) veya sonrasında ikram edilmesi daha isabetli olabilir. Bu tavsiyemiz, 10. Gün Aşure yapmanın ve yemenin haram olduğu manasında değil, sadece bir anlayış ve nezaketi hatırlatma manasındadır.
Rabbimizden niyazımız; Müslümanlar olarak bu aydaki tarihi olaylardan gereken dersleri çıkarmayı bizlere lütfeylesin. Günümüzde farklı renk ve desenleri ile yaşanan Kerbelaları bitirsin. Hz. Hüseyin ve İmam Zeynel Abidin’in yolundan gidenlere fereç ve mahreç lütfeylesin.