Hutbeler
Hayalde İstikamet Kazanmak
- 10 Mayıs 2024
- Yayınlayan: Erdemliler Yolu
- Kategori: Cuma Hutbeleri (Türkçe)
إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَوْا إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِّنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَإِذَا هُم مُّبْصِرُونَ
“Onlar ki takva dairesi içinde yaşarlar; kendilerine
şeytandan bir hayal ilişince, bir vesvese gelince hemen
Allah’ı hatırlar ve gözlerini hakka açarlar.” (A’râf, 201)
Muhterem Müslümanlar!
Hutbemiz, hayallerimizde dikkatli olma hakkında olacaktır. Hayal, mantık ve güç sınırı tanımayan, zaman ve mekân kaydına tâbi olmayan bir zihin faaliyetidir. Hayal, tıpkı düşünce ve tefekkür faaliyetlerinde olduğu gibi yüce, ideal değerlere, mukaddes davaya aithususlarla ilgili olduğu zaman iyi ve faydalı, çirkin ve süflî şeylere ait olduğu zaman da kötü ve zararlıdır. Hayalleri çok geniş ve parlak olan kimseler, ibadet ü taat ve evrâd u ezkâr esnasında daha derin bir duyuş ile manevi lezzet aldıklarından, hayal, yerinde ibadet sayılabilecek bir husustur. Evet, onlar, Cehennem’i bütün dehşetiyle,
Cennet’i bütün ihtişamıyla akıllarına getirebilir ve hayallerinde resmedebilirler. Binaenaleyh bir yönüyle hayal, Allah’ın insanlara verdiği en büyük lütuflardan biridir; insan onunla, ibadette ve gönül
hayatında derinleşebileceği gibi aynı zamanda kötü neticelere sebep olacak fenalıkları da daha net görebilir.2
Hayal bir emanettir, hayırlı şeylerin hayal edilmesi ise, insana sevap kazandırır. Bazı insanlar, içlerinden kötü bir şey geçmekle belki sorumlu olmayabilirler; fakat belli bir seviyede Rabbimizle
münasebet içinde bulunan birisi, fena şeyleri hayalinden geçirirse zihnini, aklını kirlettiğinden dolayı hesaba çekilebilir. Bu bakımdan, her günah içinde küfre giden bir yololduğu gibi, içinde kötülük olan, sahibini günaha ve dalâlete çekip götüren hayal de, zihindeki bir canavar gibidir. Hususiyle genç dimağlarda nefse ve heveslere ait
hayaller, onları öyle olmayacak fenalıklara sürükler ki, bir daha kendilerini toplamaları çok zor olur. Hatta bazen daha taptaze bir dimağ iken sararıp solup giderler.
Epiktetos, ilham yüklü bir sözünde şöyle der: “Fena hülyalar, seni hayallerinde yakalayınca, ilk fırsatta hemen uzaklaşmaya çalış. Sonra götürüldüğün yerden geriye dönemezsin.” Öyleyse, hayalimize gelen kötü düşünce ve resimleri birer yılan, birer akrep bilip ağlarına düşmemeye, düşmüşsek kurtulmaya çalışmalıyız.
Evet, gözümüze çarpan herhangi bir görüntü, hayalimizde bir kısım resimler oluşturur. Kulağımıza gelen seslerle, zihnimizde bir kısım sahnelerin oluşmasına sebebiyet verilir. Arkadaşımızın anlatmakta
olduğu bir olay, bize yaşadığımız başka bir olayı, yahut ona benzer bir hâdiseyi hatırlatır da, o hayalin peşine takılır gideriz. Bu nedenle mü’min, gördüklerine duyduklarına dikkat etmeli ve seçici olmalıdır. Zihin, günahlarla, hatalarla ve kötülüklerle kirlenir. Her günah, her hata ve her kötülük onda mutlaka bir iz bırakır. İnsan çok defa böyle bir zihin kirlenmesinin farkına varmasa da, zamanla onun tezahürlerini kendi gönlünde ve duygularında hissedebilir. Böyle bir kirlenme, insanda hayırlı işlere devam etme arzusunu kırar, salih amellerde süreklilik isteğini azaltır, Allah yolunda hizmeti terk eder ve fenalıklara kayma gücünü arttırır. Dolayısıyla, insanlar dupduru bir gönülle Cenab-I Hakk’a teveccüh etme imkânını asla bulamazlar.
Dahası, birer pas, birer leke olan o günahlar, tevbe ve istiğfarla temizlenmezse kalın bir perde hâlini alır, Allah’tan gelen tecellilerin önünü keser, rahmet esintilerine, ilahî inayet ve yardıma mâni olurlar. Korumasız kalan kalpler de şeytandan gelecek küfür oklarına açık, birer hedefe dönüşürler. Neyin atmosferinde, neyin tesirinde ve neyin
manyetik sahası içinde isek, hayalimizde canlanacak resimler de o türden olurlar. Üç gün aç kalmışsak, hayalen kuyumcu dükkânlarına veya füzelere binip uzay yolculuğuna gitmez, bir bardak su, bir tabak yemek hayal ederiz. Öyleyse, Allah’a ait mânâları hayal etmekisteyenler, bu mânâların kaynaştığı Allah evlerinin, Allah dostlarının, hizmet insanlarının manyetik sahasına girmelidirler.
Değerli Müminler!
İnsan, isterse düşünce ve hayal dünyasını control altına alabilir. Elbette bu durum bilinç ve iradeye bağlı bir durumdur. İnsan, nasıl vesveseleri kesip atabiliyorsa, aynı şekilde, elinde olmadan daldığı düşünce ve hayallerine de bir son verebilir. Ancak bu da, yine onun
iradesini kullanmasına, latifelerini geliştirerek, beden ve cismaniyetini aşmasına bağlıdır. Hazreti Ömer döneminde hutbemizin başında okuduğumuz ayette konu edildiği şekliyle, iffet şehidi delikanlının halini hatırlayıp geçelim. Her mü’min, büyük alim Muhasibî inceliği ve hassasiyeti içinde, hayallerini bile sorgulamalı ve onların çirkinlerinden Allah’a sığınıp, zihnine çarparak geçip gidenlerden dolayı da “estağfirullah” demelidir.
Gerçek huzur ve mutluluğa ancak, zihnimizi dağınıklıktan ve perişaniyetten kurtararak, kalbin itminana ermesi ile ulaşabiliriz. Bu hakikati Cenâb-ı Hak şöyle tebliğ etmektedir: “İyi bilin ki gönüller ancak Allah’ı anmakla huzur bulur ve oturaklaşır.” (Ra’d, 28) Zihninitemiz tutabilmiş her insan, istediği zaman kanatlanan ruhu sayesinde, kalbinin sonsuz iklimlerine doğru açılarak gerçek mutluluğu elde edebilir. Böyle bir bahtiyarlığı yakalamanın en önemli şartı ise, zihin kütüphanesini tertemiz fikirlerle donatmak ve kalb hazinesini selim duygularla nurlandırmaktır. Rabbim cümlemize, akıl sağlığı, zihin duruluğudüşünce istikameti lütfeylesin. Hayali, en verimli hâle getirmeye, bizleri muvaffak kılsın.