Hutbeler
Gözyaşları
- 6 Eylül 2024
- Yayınlayan: Erdemliler Yolu
- Kategori: Cuma Hutbeleri (Türkçe)
وَإِذَا سَمِعُوا مَا أُنْزِلَ إِلَى الرَّسُولِ تَرَى أَعْيُنَهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّ يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ
“Onlar, Peygamber’e inen Kur’ân’ı dinlediklerinde ondan anlayıp zevk ettikleri haktan ötürü, sen onların gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görürsün.” (Mâide,83)
عَيْنَانِ لاَ تَمَسّهُمَا النَّارُ عَيْنٌ بَكَتْ مِنْ خَشَيَةِ اللهِ وَعَيْنٌ بَاتَتْ تَحْرُسُ في سَبِيلِ اللهِ
“İki göz vardır ki, Cehennem ateşi onlara dokun(a)maz: Birisi Cenâb-ı Allah’a duyduğu saygı ve haşyetten dolayı hep ağlayan Hak erinin, diğeri de Allah yolunda nöbet tutan yiğidin gözleridir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd)
Muhterem Müslümanlar! Hutbemiz, Gözyaşları hakkındadır.
Hak rahmetinin insan gözünde damla damla olmasıdır gözyaşları.
Bu fâni âlemin bekaya mazhar pırlantalarıdır gözyaşları…
Dilin, duygunun, gönlün el ele tutuştuğu ânın, çiçekleşmesi üzerinde jaledir gözyaşları…
Hak dostlarına göre gözyaşları; İsa Nebi’nin nefesi gibi, cansız cesetlere can olma sırrını taşımaktadır. Halka kapalı Hakk’a açık gece koylarını, ağlamalarıyla derinleştirenler, bugün olmasa da yarın mutlaka dirilirler ve gezdikleri her yerde hayat soluklar dururlar.
Allah için ağlama, O’na karşı olan aşkın iniltileridir. İçinde hararet olanın gözünde de yaş olur. Gözlerimizin yaşı dindiği günden beri, göklerin bereket pınarları da bir mânâda kurudu. Bulutlaşacak rahmet, durmuş gözyaşlarından imdat bekliyor.. Kim bilir belki ruhanîler de “iş başı” demek için bizden gözyaşı bekliyor.
Kur’ân, sık sık ciğeri kebap, gözleri giryan insanlara dikkat çeker, her zaman onların örnek alınmasını salıklar ve ağlamayanları kınar.
Ağlamanın rabbânîlere mahsus bir hâl olduğunu hatırlatmanın yanında, hayatı oyun ve eğlence sanıp ömürlerini gülüp oynamakla geçirenleri ikaz ve tembih eder.
فَلْيَضْحَكُوا قَلِيلًا وَلْيَبْكُوا كَثِيرًا جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
“Gayrı bunlar kazandıkları onca negatif şeyden ötürü az gülsün ve çok ağlasınlar.” (Tevbe, 82.)
أَفَمِنْ هَذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ (59) وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ
“Siz, bu sözü mü (Kur’ânı) tuhaf buluyorsunuz; (bulup da ağlayacağınıza) gülüyorsunuz.” (Necm,59-60.)
Ayetleriyle Kur’ân, ağlamanın önemine farklı göndermelerde bulunur.
Hüzün ve gözyaşı, enbiyanın en önemli vasfıdır. Âdem Nebi gözünde büyütüp Everest tepesi hâline getirdiği sürçmelerini, gözyaşlarıyla eritip yerle bir etti.
Dertli Nebi, Tufan Peygamberi Nuh aleyhisselâm, o katrelerle âlemi sele vermedi mi?
Mevla’nın Halîl’i İbrahim aleyhisselâm, “Hasbî, Hasbî” diyerek gözyaşlarıyla, ateşi “berd ü selam” etmedi mi?
O incelerden ince, Ruhullah İsa aleyhisselâm’ın hâli, hep ağlamak değil miydi? …
Rasûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz de hep hüzün ve tefekkürle oturur kalkar, çok defa düşünür ve sonra da ağlardı. Namaz kılarken, iç ağlamalarından ötürü, sinesinde âdeta değirmen taşlarının çıkardığı ses gibi bir ses duyulurdu. ( Ebû Dâvûd, salât 161)
İbn Mesud’a, kendisine bir miktar Kur’ân okumasını emretmişti, o da Nisâ sûresinden bir kısım âyetler okuyup da nihayet,
فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَى هَؤُلَاءِ شَهِيدًا
“Her ümmetten bir şahit (peygamber), Seni de bunların üzerine şahit getirdiğimiz zaman bakalım nasıl olacak!”(Nisâ,41.) mealindeki fermana geldiğinde, eliyle işaret edip kesmesini söyledi. İbn Mesud diyor ki, “Dönüp baktığımda gözlerinden şakır şakır yaşlar dökülüyordu.” (Buhârî, fezâilü’l-Kur’ân 33)
Ashabınada, hep âh u vâh edip ağlamayı salıklar ve riya ile kirlenmemiş, haşyetle dökülen gözyaşlarının, ilâhî azaba karşı bir sütre olabileceğine dikkatlerini/dikkatlerimizi çeker: “Memeden çıkan sütün dönüp memeye girmesi nasıl mümkün değildir; (âdet-i ilâhî açısından) aynen öyle de, haşyetullahla ağlayıp inleyenin de Cehennem’e girmesi asla söz konusu olamaz.” diyerek irşatta bulunurdu. (Tirmizî, cihâd 7). Bir defasında Efendimiz, şeytanın hilelerinden Allah’a sığındığı gibi, “وَمِنْ عَيْنٍ لاَ تَدْمَعُ Ağlamayan gözden Sana sığınırım.” demiş ve Allah’a sığınmıştı. (İbnü’l-Cevzî, Keşfü’l-müşkil 2/434; İbn Hacer, Fethu’l-bârî 11/139.)
“Eğer bildiğimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız.” gibi ifadeleriyle de arkadaşlarının nazarlarını fizik ötesi dünyalardaki ürpertici şeylere çevirirdi. (Buhârî, küsûf 2)
Efendimiz ve seçkinlerden seçkin arkadaşları her zaman ağlayıp inlemişlerdi; evet
- bazen iman ve mârifet neşvesiyle,
- bazen aşk u iştiyak şivesiyle,
- bazen işlerine hata bulaşmış olabileceği endişesiyle,
- bazen öteler ve akıbet korkusuyla,
- bazen de ufuklarının kararmasıyla hep ağlar ve sürekli niyaz buğulu feryatlarla rahmet arşına yönelirlerdi.
Değerli Müminler;
Aslında, Allah’a en hızlı ulaşan dua ve niyazların kaderi de, büyük ölçüde iç sızlamalarına ve gözyaşlarına bağlanmıştır; bağlanmıştır zira gönül heyecanlarını gözyaşlarından daha seri, daha duru aksettirecek bir başka şey göstermek mümkün değildir.
Gönülden hıçkırıkların bayrak çektiği yerlerde, günah orduları tarumar olur gider.
Hayatlarını Allah için hep âh u vâhla geçirenler, gök ehlince sadakat ve aşk bülbülleri sayılırlar.
Gözyaşları her türlü şeytanî oyunun büyüsünü bozacak sihirli bir iksirse –ki öyledir– gezip durduğumuz, oturup kalktığımız her yerde kaba sevinçlerle tepinme yerine, gözyaşlarıyla serinlemeye çalışmalı ve hep ağlamalarla âh u efgânları dindirme yolunda koşmalıyız.
Gelin, bugüne kadar gülüp eğlenmelerimize karşılık, biraz da feryad ü figân türküleri söyleyelim.! Nefsanî yaşamaya veda edip biraz olsun dertlenerek hayatın başka renklerini de duymaya çalışalım.! Dert söyleyip dert dinleyelim ve dertlileri dinleyene yakın durma yollarını araştıralım..!
Bundan sonra olsun, kendimize gelmeli, dağınıklıklardan sıyrılmalı, özümüze dönmeliyiz.. Hak tecellîlerine açık ve kimsenin göremeyeceği yerlerde başımızı yere koyup hıçkıra hıçkıra ağlamalıyız. Ve bilmeliyiz ki, Hak katında toprağın bağrına, gözyaşlarından daha aziz hiçbir şey damlamamıştır. Bugün toprağa dökülen o damlalar, çok yakın bir gelecekte her tarafı İrem bağlarına çevirecektir.
“Sular gibi çağlasan, Eyyûb gibi ağlasan,
Ciğergâhı dağlasan ahvalini sormaz mı?” (Anonim)
Rabbimizden niyazımız; Ateşin bacayı sardığı şu günlerde, halka kapalı Hakk’a açık yerlerde, seccadelerimizi gözyaşlarıyla ıslatabilmeyi bizlere lütfeylesin. *****
Kaynak: Hoca Efendinin; 1971 de hapishanede yazdığı “Gözyaşları” ve 2002 de Yağmur Dergisinde yayınlanan “Bence Tam Ağlama Mevsimi” yazılarından derlenmiştir.